Hülya Avşar

Pazar, Aralık 28, 2003

Avşar yaklaşımının sosyolojik tahlili

HÜLYA AVŞAR VE BÜTÜN KADINLAR

Doksanlı yılların başında Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu tarafından Ankara’da Aile Şûrası düzenlenmişti. Bu ilk Aile Şûrası toplumun çeşitli kesimlerinden ve üniversitelerden bir çok kişiyi bir araya getirmişti. Kadın ve aile üzerine tartışma ve müzakereler, farklı görüş ve yaklaşımlarla canlı bir entelektüel platform oluşturmuştu. Bütün katılımcılar bu kültürel hareketlilik ve çok seslilikten memnun görünüyordu. Ancak bir sorun vardı. Toplumun tümünü ilgilendiren ve böylesine verimli geçen bir toplantının salonlarda kalacak olması ve gerçek adreslerle muhatapların bu gelişmeden haberdar olamayacakları düşüncesi katılımcıları üzmüş görünüyordu. Bu çerçevede ortaya çıkan sitem üzerine ünlü sinemacı, rejisör Halit Refiğ söz aldı ve şunları söyledi: “Gerçekten bu organizasyonun bir şeyi eksik. Eğer Hülya Avşar da buraya çağırılsaydı, medyanın konuya ilgisi de daha farklı ve istekli olurdu. O zaman Şûra’nın aktüel sonuçları çok yaygın bir etkiye sahip olurdu.” Bu konuşmanın tebessüm ve alkışlarla karşılandığını hatırlıyorum.

Hülya Avşar Marka mıdır, Model midir?

Sayın Refiğ burada, popüler ilginin yaratılmasında popüler simgelerin önemine işaret etmektedir. Hülya Avşar adının tüm etkinlik ve organizasyonları popüler bir cazibe merkezi haline getireceği var sayılmaktadır. Ünlü kadınlar, sinema ve medya dünyasının starları bu işlevi en yüksek düzeyde yerine getiren modellerdir. Hülya Avşar bu kategorinin son yıllara damgasını vuran bir ismidir. Marka olduğunu öne sürmekte ve böyle anılmayı önemsemektedir. Bu ekonomik tanımlanma kendisi için ne kadar geçerli ve gerçekçidir? Tartışılabilir; ama Avşar’ın modern Türk kadının önündeki modellerden biri olduğunda kuşku yoktur. O nedenle bir model olarak yapıp ettiklerinin, düşünce ve söylemlerinin her zaman toplumsal bir yankıya uygun olduğu söylenebilir. Onun bu çerçevedeki söylemlerinden biri de Milliyet’in Popüler Kültür Gazetesinde Can Dündar’a verdiği röportajda yer alıyor. Bu uzun röportajın özeti olabilecek kısmında aynen şunları söylüyor:

“Her şey istediğim doğrultuda gidiyor. Bir kadının isteyebileceği her şeyi elde ettim. İşim, evim, çocuğum var. Hayata karşı gardımı çabuk aldım. Küçük yaşlarda para kazandım ve iyi değerlendirdim. Kimseye mecbur kalmadım. İstemediğim hiçbir şeyi yapmadım. Evlenmek, çocuk yapmak istiyordum, yaptım. Ama ne eşim için işimden, ne işim için eşimden vazgeçtim. Evliliğimde taşlar yerine oturdu. Evlilik zaten bir süre sonra anlayışa, hayatı paylaşıp düzgün yaşamaya dönüşüyor. Bugün nihayet kendi kendime yeterli hale geldim. Bu kendime güvenimi artırdı. Şimdi tam istediğim gibi yaşıyorum. Organizasyon yeteneğim sayesinde, hayatımı ve işlerimi otomatiğe bağladım. Kendime zaman ayırabiliyorum. Her sabah spor yapıyorum. Kızımla yakından ilgileniyorum. O kadar ki, sorsanız beni ev kadını sanabilirler. Bir de okul yaptırdım, vicdanım rahat...”

Bir kadının isteyebileceği her şey

Hülya Avşar’ı son beyanatıyla bizim sütunlarımıza taşıyan “bir kadının isteyebileceği her şeyi elde ettim” şeklindeki iddialı sözleridir. Açıklamaya bakılırsa bir kadının istediği her şey Avşar’a göre kontrolünde giden bir hayat, kimseye mecbur kalmadan yaşama, para kazanmak ve kazandığı parayı değerlendirme becerisi, kendine güven, kızıyla ilgilenmek, spor yapmak, evliliği rayına oturtmak, kocayı işe, işi kocaya karıştırmamak.

Hiç kuşkusuz bu röportajın yılın son ayına rastlaması ve milli piyango biletlerinin piyasaya arz edildiği günlerde yayımlanmış olması bir rastlantıdır. Aksi halde Avşar’ın trilyonlar size çıksa ne yapardınız? sorusuna cevap verdiğini sanacak insan. Doğrusu ortalama bir kadınının beklentilerine tercüman olabilecek bir yaşam gardı için Hülya Avşar olmaya gerek var mı? diye sorası geliyor insanın. Elbette böyle bir soru Avşar’ın bu ortalamanın neresinde olduğu kadar, gerçek temsil düzeyi ile de ilgilidir? Eğer Avşar kızı kendini ortalama bir temsil yeteneğinde görüyorsa sorun yok. Ama bu durumda da söz konusu ortalamanın çok üstündeki dünyevî ve toplumsal hırslar nasıl açıklanacaktır? Bunca uğraşlar, bunca girişim çabası, medyatik serüven, sahne aktivasyonu, evliliğin bilinen dalgalanmalarıyla can siperane mücadelenin bir açıklaması mutlaka olmalıdır? Eğer onun yaşama ilişkin tüm beklentileri söz konusu röportajda söyledikleriyle sınırlı ise bu, düşünen insanlara modern kadının konumuna ilişkin değerlendirme hakkı vermektedir.

“Türk Aile Sosyolojisi” açısından

Bu değerlendirme basında pek fazla hevesli bulmadı. Birkaç örnekten en dikkat çekici olanı ise Avşar’ın sözlerini makalesine başlık yapan Milliyet yazarı Ece Temel Kuran’ın yazısı oldu. Bu yazı, her şeye sahip olduğunu öne süren birinin gerçekte mutsuzluğu üzerinden üretilen bir paradoksa işaret eder.

Ben de Fakültemde, yüksek lisans öğrencilerimle Türk Aile Sosyolojisi dersinde tartıştım Avşar’ın sözlerini. Avşar’ı modern kadının modeli haline getiren etkenlerden biri kadın özgürlüğü konusunda simgesel bir öykü ortaya koymasıdır. Bu öykü, “kadın özgürlüğünün kadının ekonomik bağımsızlığı ile birlikte yürüdüğü” argümanı üzerine gelişir. Avşar örneğinin buna bir kanıt olarak ortaya çıkması gerekirdi. Oysa böyle olmamış, öğrencilerim Avşar’ın özgürleşmediğini tersine, “topluma” ve “toplumsala” oynadığını belirtmişlerdir. Bu da hiç kuşkusuz Hülya Avşar’ın şahsında toplumsalın tanımında ve sınırlılığında gelişen bir kadın modeli yaratmıştır. Başkaları ne der? Nasıl görünüyorum? Nasıl görünmemem gerekiyor? gibi sorular hayata karşı gardını alan bir kişiden çok kamuoyuna ve toplum baskısına karşı geliştirilen kadınsı reflekslerdir. Avşar röportajı satır araları ile daha çok işte bu refleksleri ortaya koymaktadır. Ekonomik gücüyle şahsında modern kadının olası konumuna şekil ve yeni boyutlar getirmesi gereken bir model her nedense bu güçten beklenen bireysel retoriğe (ifade gücüne) ulaşamamıştır. Bugün sığındığı masum sükûnet ve sakin liman bile tanımını bireysel ifadeden almamaktadır.

Hülya Avşar: Her şeyi kendisi için isteyen kadın

Bu aşamada soru şudur. Eğer bir kadının isteyebileceği her şey Avşar’ın detayıyla sınırlı ise bütün bunlar için Hülya Avşar olmaya, kendini bunca sıkmaya gerek var mıdır? Yok değilse, bunca birikim neden çok farklı bir vizyon üretememiştir. Yoksa kadın özgürlüğü üzerinden yapılacak bir vizyon tanımının ekonomik etken dışında başka etkenlere mi ihtiyacı vardır? Ve acaba bu entelektüel boyut olabilir mi?

Bir kadının isteyebileceği her şey”, söyleminde “her şeyi kendi için isteyen bir kadın” fazla manidar değildir. Hülya Avşar bir çeşit savunma olan açıklamasında her şeyi kendisi için yapan ve isteyen bir kadın profili çizmektedir. Oysa böyle bir şey için kendini fazla sıkmaya hiç de gerek yoktur. Ortalama kentli kadınların hayat manevrası zaten bu minval üzere gelişiyor. Onlar da eş, iş, ev, çocuk gibi uğraş ve kazanımlarından arda kalan zamanlarda eğlence ve spora yönelebiliyorlar. Üstelik bu manevralarında dengeler arasında ince hesaplara girmedikleri gibi, üzerinde yürüdükleri yaşam alanı kendi kontrollerinde gelişen sakin bir liman görünümündedir. Görece yapısına rağmen bu liman Hülya Avşar’ınki kadar her an olası fırtınaların tehdidine açık değildir. “Benim annemi beş dakikada kimse harcayamaz” diyen öğrencimin sözleri bu limanın ortalama kadınlara getirdiği güvence olarak algılanabilir.

Şahsında modern Türk kadının toplumsal açılım ve manevra kabiliyeti olduğu varsayılan modellerin, ortalama yaşamlara özgü olarak beklenti ve umutları sınırlaması son derece düşündürücüdür. Hülya Avşar hayat özeleştirisiyle bu çizgide olduğunu bizzat kendisi ikrar ve itiraf etmektedir. Özgür olduğunu bile tartışmaya açık hale getiren bir söylemle çıkmıştır kamuoyunun karşısına. Söyledikleri bir durum tespiti, kişisel bir yaşam retoriği olma yerine geçmişi ve bugününü kamuoyu önünde bir çeşit savunmadır. Hülya Avşar’ın yaşam taleplerinde ekonomik gücü arkasına alan özgür ve çağdaş modern kadın yerine tüm beklentilerini “toplumsala” onaylatma çabasındaki kaderci bir karakter öne çıkmaktadır. O nedenle de tüm dünyevî kazanımları, Avşar’ın öne sürdüğü gibi “bir kadının isteyebileceği her şey” değil, “her şeyi kendi için isteyen bir kadın” imgesine aittir.

Prof. Dr. İSMAiL DOĞAN

Kaynak : Ankara Üniversitesi


0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home